top of page

Eğitim ve spor aşkıyla dolu bir doktorant!

  • Yazarın fotoğrafı: Oğuzhan Kaya
    Oğuzhan Kaya
  • 23 May 2019
  • 8 dakikada okunur


Bu sezon play-off'larda 1. Lige yükselen Milas Belediyespor'un kaptanı Celil Yavuz açıklamalarda bulundu. Sportif ve akademik başarılarının yanı sıra Türk voleybolunun altyapı sorunları ve gelecekte bu konudaki projelerini anlattı.


Celil Yavuz kimdir?


1990 doğumluyum. Voleybola 9 yaşında Samsun DSİ Spor'da başladım. Anadolu Üniversitesi Sivil Hava İşletmeciliği ve Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümleri mezunuyum. Kariyerim boyunca birçok farklı kulüpte forma giydim. Yıldız ve Genç Milli Takımlarda 41 kez görev aldım. Şu an Muğla'nın Milas Belediyespor takımında oynuyorum ve aynı zamanda da doktora yapıyorum.


Voleybol kariyeriniz nasıl başladı? Futbol hastası bir ülkede voleybol kariyeriniz nasıl gelişti?


1999'da voleybola Samsun'da ilkokul 4. sınıfta başladım. O dönemden lise 1'e kadar 6 yıl Samsun'da bir serüvenim var. O dönemde iyi, başarılı bir altyapımız vardı. 8. sınıfta okulun proje takımıyla Ortaokullar Türkiye Şampiyonu olduk. Bu durum takım sporlarında çok nadir olur, çünkü genelde bu şampiyonluğu İstanbul veya diğer büyük şehir takımları kazanır. Kulüple okul iş birliği içerisinde çalışıyordu tabi bunun yanı sıra minikler grubunda da şampiyon olduk o beş yıllık çalışmanın üzerine. Voleybola devam ederken ortaokulu da okul birincisi olarak bitirdim ve o dönem de ortaokulda oluşturulan takımlardaki çocukları aynı liseye yerleştirirlerdi. Hocamızın da hedefi Dünya Liselerarası Şampiyonası'na katılma hedefi vardı. Bu şampiyona basketbolda ve futbolda da var hatta Trabzon şampiyon olmuştu, Yusuf Yazıcı da o turnuvada oynamıştı. Bizim hocamızın da hedefinde lise son sınıfa geldiğimizde Türkiye şampiyonu olup Dünya Liselerarası Şampiyonası'na giden bir Anadolu takımı olmak vardı. Ortada ortaokul 4. sınıftan başlayan 8 yıllık bir planlama var. Bu yüzden okul birincisi olmama rağmen Anadolu ya da Fen lisesi istemedim. Lisenin ilk senesi iki üç yaş büyüklerimizle oynamamıza rağmen liselerarasında dördüncü olduk. Aynı sene yıldızlar grubunda da aynı takımla Fenerbahçe, Arkas, Beşiktaş, Bursa Tofaş gibi büyükşehir takımlarının arasında üçüncü olduk. O sene takımda sorunlar ortaya çıktı, antrenörümüzü yolladılar. Proje bozulmaya başladı, beni de o yıl İzmir'den Arkas'tan istediler. Yıldızlar kategorisinde bir yıl önce izlemişler. Uzun süre ulaşmaya çalışmışlar ama o zamanlar sosyal medya vs. olmadığı için bulamamışlar. Antrenörüme haber yollamışlar fakat o da beni vermek istemediği için söylememiş. Beni A takıma çıkarıp orada benimle çalışmak istiyormuş. Ben de o dönem henüz A takıma çıkmak istemiyordum, henüz hazır değildim. Projenin o dönem bozulması da söz konusu olunca transferi düşünmeye başladım. Sonra Arkas'a transfer oldum beni Göztepe'de bir liseye yerleştirdiler. Orada da Samsun'daki gibi takım yine aynı lisede ve aynı kulüpte devam ediyor.


Hikayemin ikinci perdesine geçecek olursak ben bir yandan okumak istiyorum, okumayı seviyorum. Edebiyat öğretmeni, eğitici bir annem var. Aileme söz verdim, eğitimime öncelik verdiler. Sporla ikisi bir gidecek diye söz verdim. Kulüpte de çoğu oyuncu öyle söyleyip sonra okulu boş vermiş. O sene Dünya Liselerarası Şampiyonası senesiydi. Biz Türkiye ikincisi olduk, üç sayıyla kaybettik. İzmir'e dönerken çok üzgündüm. Dünya liselerarası şampiyonasına giden takım diğer liselerden bir iki oyuncu takviyesi yapabiliyor. Bir dönemlik nakil gösteriyorlar. Bu sayede de istedikleri bir oyuncuyu turnuvaya götürüyorlar. Türkiye şampiyonu olan takım da bu yöntemle beni istiyor. 4. sınıftan beri üzerine çalıştığım hayalim yok olmuşken ertesi sabah gelen bir telefonla her şey yeniden başlıyor. Dünya Liselerarası Şampiyonasında altıncı olduk, döndükten sonra da milli takım seçmeleri oldu ve Yıldız milli takımına seçildim. 2008-2009 arasında yıldız ve genç milli takımlarda toplamda 41 maçta görev aldım. Lise 2 ve 3. sınıf döneminde kamplardan dolayı okula neredeyse hiç gidemedim. Bu süre zarfında gençler Avrupa Şampiyonasına, Yıldızlar Avrupa Şampiyonasına, Balkan Şampiyonasına gittik, en iyi derecemiz Balkan ikinciliği oldu. Avrupa biraz hüsran oldu diyebilirim. Avrupa Şampiyonasına yıllar sonra katılan ilk takım biz olduk. Yıllar önce bir kere de Türkiye'de düzenlendiği için direkt katılmışız. Bizi de zaten "Siz öncü olacaksınız." şeklinde motive etmişlerdi. Nitekim öyle de oldu; taramalar yapılmaya başlandı, şu an fabrika voleybollar var, milli altyapı sporcularına maaşlar bağlandı. Bizden sonra Türk voleybolu her turnuvaya gitmeye başladı. O sene üniversiteye hazırlanamadım. Kampta ders çalışarak, arkadaşlarımdan ders dinleyerek liseyi de okul altıncısı olarak bitirdim. Bu sürece kadar altyapılarda Yıldızlar Türkiye Şampiyonluğu yaşadık, Gençler Türkiye Şampiyonluğu yaşadık, Yıldızlar üçüncülüğü yaşadık. Buraya kadar kişisel olarak baktığınızda tüm kategorilerde şampiyonluk yaşadım. Mezun olduktan sonra sınava hazırlanacaktım, dershaneye yazıldım. Dizimde uzun süredir çektiğim bir ağrının tespiti konuluyor. Ekim 2008'de ameliyat oluyorum. 2009'un başında da altyapılarda oynayabileceğim son bir turnuvanın elemeleri vardı fakat sakatlığımdan ötürü oynayamadım. İlk defa da TRT turnuvayı yayınlamıştı, arkadaşlarım oynarken izlemiştim. Sakatlığım 6 ay sürdü. Bunun avantajı, 6 ay dershaneye düzenli gidip sınava hazırlanmam oldu. Liseye PDR okuma hayaliyle başlamıştım ama okulda derslerden geri kaldığım için başka bir bölüm aramaya başladım. Denizcilik işletmeciliği diye bir bölüm gördüm. Arkas'ta oynadığım için Arkas Holding de deniz lojistiği üzerine bir firma olduğundan bunun planını yaptım. Okul bitince hangi yoldan devam edeceğime karar veririm diye düşündüm. Arkas'ın da o zamanlarda hedefini yükseltmesi altyapı oyuncuları üzerinde baskı oluşturmuştu, benim bir yandan da boy dezavantajım vardı. Yöneticilerim de hep "10 cm daha boyun olsa seninle 10 yıllık sözleşme yapardık." derlerdi. Kariyerimi özetleyen cümlelerden birisidir.


Bu cümle motivasyonunuzu düşürdü mü?


Açıkçası üzüldüm tabii ama sonuçta bu benim suçum değil. Eğer boyum daha uzun olmasına rağmen yeteneksiz olsaydım, işte o zaman kendime kızardım. Kader deyip yoluma devam ettim çünkü boyumun kısa olması benim suçum olmamakla birlikte bu sporu yapmama da engel bir durum değil ki bunu da kanıtladım.


Tercih zamanı dershanedeki rehberlik hocam havacılığı önerdi. O dönemde Arkas'taki hocamız ayrılınca çok uzun vadeli plan yaptığımı fark ettim. En nihayetinde üniversite bittiğinde Arkas'tan ayrılmış olabilirdim. Gelme ihtimali düşük diye en başa havacılığı yazdım. Anadolu Üniversitesi Hava Ulaştırma İşletmeciliği bölümünü kazandım. Arkas'ta bir yöneticim de eğitimimi çok destekliyordu. Kendisi de hem eski bir voleybolcu hem de Alsancak Devlet Hastanesi'nde beyin cerrahıydı. Kulüp menajerimiz de destek olacağına söz vermişti. Tercih de tutunca ilişkimiz sorunsuz bir şekilde bitti. Zaten o zamana kadar bana yaptıkları yatırımın karşılığını altyapılarda emeğimi sunarak birçok başarıyla verdim. Havacılıkla ilgili bir bilgim de yoktu. Milli oyuncu olduğum için burs çıkmıştı, onu kaybetmemek için de hazırlık sınıfında iyi çalıştım, o yıllar da Anadolu hazırlığın çok zor olduğu bir dönemdi. Anadolu Üniversitesi'nin de 3. ligde takımı vardı. Milli takımdan tanıdığım bir antrenör çalıştırıyormuş, ondan rica edince beni takıma aldı. O yıl tecrübeli arkadaşlarımızla beraber takımı bir üst lige çıkardık. 2. ligde de Efeler Ligi'ne çıkmak için play-off'a kaldık.


Bölüme geçtikten sonra Erasmus'u, Erasmus stajını, çift anadalı öğrendim. Bunlar için de not ortalaması gerekiyor tabii. İyi bir ortalama yaptıktan sonra da Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünden çift anadala başladım. O yıl Erasmus ile Çek Cumhuriyet'ine da gidince voleybola ara verdim. Kulüpte bonservisim duruyordu, dönünce de sezonun kalan maçlarında oynadım. Aynı ortalamayı kullanmak için Erasmus stajına da Barcelona'ya gittim. Türk Hava Yolları'nın Barcelona ofisinde üç ay staj yaptım. Döndükten sonra da iki bölümümde de en az 10'ar ders alarak okula devam ettim.


Voleybola dönecek olursak play-off'u kazanamadık. Giden arkadaşlarımız oldu, oyuncu da çıkmayınca sonraki sezon küme düştük. Son iki senemde takımı lige çıkarma hedefi koyduk, kişisel olarak da son senemi 1. ligde oynayarak geçirmek istedim. Mezun olmadan önce kendimi piyasaya göstermem gerekiyordu. O zamana kadar okul için birçok teklifi geri çevirmiştim. Nitekim tekrar bir üst lige çıktık. Yine play-off'u zorluyoruz fakat bütçemiz, malzememiz kısıtlı. Yönetimin branşta profesyonel olma gibi bir hedefi yok. Eskişehir'de erkek voleybolda da fazlasıyla oyuncu var, hatta yatırım yapılsa dönmeye dünden razılar. Ocak ayında İzmir'in Tevfik Fikret Lisesi'nden teklif aldım. Şu an İzmir'in ikinci büyük kulübü olma yolunda bir takım. Pasör arayışı içinde beni istediler. Birkaç hafta hocalarımdan izin alıp İzmir'e gittim. O sırada da takım ligden düşmemeye oynuyordu, sezon sonunda kümede kaldık. Dönüp derslerimi verdim ve mezun oldum. Haliyle üniversitede ikinci dönem oynayamadım. O sıralarda zaten yönetimle çeşitli sorunlar yaşadık, ben bazı şeylere küstüm. Beş buçuk sene emek var ama manevi bir karşılık bile göremedim.


Fakülte maçlarında da oynadım, hatta fakülte maçında sakatlanıp turnuva kaçırdığım dahi oldu. Arkadaşlara da hep söylerim; ben ilkokul seviyesinden 1. lige tüm seviyeleri gördüm. En iyi oyuncuya da en kötü oyuncuya da nasıl pas atılır biliyorum. Zaten şu anda A milli takımdaki oyuncuların birçoğu benim eski oda arkadaşım, eski sınıf arkadaşım. 19-20 yaşına kadar hepsiyle beraber oynadım. Bazen bunları söyleyip takımdaki çocuklara ağabeylik yapıyorum. Zaten pasörlükte de kaliten varsa o kalite kolay kolay düşmüyor. Smaçörlerin sıçrayış gücü, kol gücü yaşlandıkça düşebilir ama bizde oyunu daha çok beyninle, tecrübenle oynuyorsun.


Tam diplomamı alacağım zaman Hatay'dan teklif aldım. Hem maddi hem de kariyerim açısından bir yükselişe geçtiğimi söyleyebilirim. Kendimi üst seviyede tekrar deneyince halen iyi durumda olduğumu gördüm. Takımda saygı duyulan bir oyuncu oldum. O sezon play-off'a kaldık. Bir taraftan da eğitim hayatımdan uzaklaşmamak için ALES'e hazırlandım. Akademik kariyere yönelme planları kurmaya başladım. Anadolu Üniversitesi 2016-17 sezonunda bütünleşik doktoraya başladım. O arada Konya ile anlaştım. Hızlı tren ile Konya'ya maçlara gittim, sonra dersler için Eskişehir'e geri döndüm. Bu sene de Milas Belediye'den teklif aldım. Eğitimimi destekleyen bir hocayla karşılaşmış olmam da çok büyük şanstı. Aslında çok yorucu bir işe giriştim. Muğla'da maç oynayıp sonra ders için Eskişehir'e gelip dersler için bir gün burada kalıp sonra antrenmanlar için tekrar Muğla'ya döndüm. Hiçbir hocamdan da ayrıcalık istemedim, sonuçta bunu ben istedim ve altından da ben kalkarım diye düşündüm. Bu kariyerimin en yoğun senesiydi. Sonuçta bu kadar ilerlemişken doktorayı bitireceğim.


Mesleğinizi voleybolcu olarak görüyor musunuz?


Görmedim, halen birincil mesleğimi voleybolcu olarak görmüyorum. İçimde bir eğitim aşkı vardı. Eğer 10 santimetre daha uzun olsaydım ve o sözleşmeyi alsaydım, bu kadar üzerine düşmezdim belki ama mutlaka okumaya devam ederdim. Sonuçta spor dışında da merak ettiğim şeyler var, her zaman başka bir yönümü de geliştirmek istedim. Bu dönemde eleştirel derslerle tanıştım. Tezimi de sosyal medya üzerine yazmıştım. Bu dönemde sosyal medyada pazarlama alanında çalıştım. Burada da yönetici ve patronların çalışanı dinlemediğini fark ettim.


Son olarak Adıyaman'daydınız, 3 maçtan ikisini kazanarak 1. Lig'e yükseldiniz. Yeni sezonda takımda kalacak mısın yoksa Milas Belediyespor'un kaptanı için transfer ihtimali var mı?


Milas Belediye olarak Biz Efeler Ligi'ne çok yakınız. Türkiye'de yerli voleybolcular arasında yetenek bazında çok büyük fark olduğunu söyleyemeyiz. Bizde farkı yabancı sporcular yaratıyor. Her takımın 3 yabancı kontenjanı var. Genelde en kritik bölgelerde yabancı oyuncular oynuyor. Yerli oyuncular arasında fırsat, menajer farklı olduğunu düşünüyorum. Efeler Ligi'ndeki sistemin bana çok uygun olmadığını düşünüyorum. O sistem de değişene kadar muhtemelen ben voleybolu bırakmış olacağım için, Efeler Ligi öncelikli hedeflerim arasında yok. Zaten yeni bir anlaşma yaptım, önümüzdeki sezon da Milas Belediye'de oynayacağım.


Milas Belediye 2. Lig'de kurulmuş bir takım. Proje odaklı bir takım ve eğitim hayatım için daha avantajlı olduğundan 1. Lig'deki kariyerimi bir tık aşağıya çektim. 22 yaş ortalamasına sahip bir takımız. Antrenörümüz Osman Çakıray da eğitimim konusunda destek olacağını söyleyerek zaten beni takımına istemişti. Adıyaman dönüşünde de Muğla'da çok kalabalık bir karşılama oldu. Kulüp 4. yılında 1. Lig'e yükseldi, bu yıl da play-off hedefimiz var.


Voleybol ülkemizde yeterince ilgi görmüyor. Sizce bu durum neden kaynaklanıyor, "Voleybol yeterince medyatik değil." diyebilir miyiz?


Baktığımız zaman Türk kadın voleybolu Dünya'da en parlak dönemini yaşıyor. İnanılmaz başarılar elde ediyoruz ama bunların ne reklamı düzgün yapılıyor, ne de insanlara düzgün tanıtılıyor. Ama şöyle de bir soru var ki; medya toplumun istediğini mi yayınlıyor? Medya bir şey yayınlayıp toplum ona mı ilgi duyuyor? Bu biraz içinden çıkılmaz bir durum. VakıfBank Avrupa Şampiyonu olduğunda, bu haberi gazetenin küçücük bir köşesinde yayınladılar. Şu haberi bir gün tam sayfa atsa bir gazete ne kaybeder? Bizim zihniyetimiz bu sporu küçük görüyor. Polonya'da, İtalya'da, Rusya'da bu spor inanılmaz bir ilgi görüyor. Biz futbolu vs. savaş olarak gören bir milletiz. Aslında bu savaş kadın voleybolunda da yaşanıyor. Çünkü orada yendiğimiz rakiplerin kendi memleketlerinde milyonlarca izleyicisi var. Bunu aslında insanımıza aktarabilsek Türk insanı o zaman voleyboldan etkilenebilir. Çünkü Türk insanı sporun popülerliğine bakıyor. Bu saydığım ülkelerin futbol kültürleri de çok üst düzeyde fakat hiçbirinde Türkiye'de olduğu kadar futbolun egemenliğinden söz edemeyiz.



Yaptığınız akademik çalışmaları ilerde spor ile bağdaştırmayı düşünüyor musunuz?


Sporda iletişim üzerine bir tez yazmayı planlıyorum. Bunu da Türk sporuna bir hizmet olarak yapmak istiyorum. Eğer ilerde sporu bırakıp bir akademisyen olabilirsem federasyonla da ortak çalışmak isterim. Bu kadar büyük paraların olduğu bir spora göre federasyonun çalışmasının yetersiz olduğunu düşünüyorum. Antrenörler çok deneyimsiz. Antrenörlük sertifikaları veriliyor ama gerekli iletişim eğitimi, psikoloji eğitimi, kriz yönetimi konusunda eğitilmiyor. Altyapılarda da bu yüzden yanlış eğitim veriliyor. Çocukları ailelerinden ayırıp lojmanlara yerleştiriyorlar. Sportif başarı haricinde hiçbir şeyle ilgilenmedikleri için de o çocuklar sosyokültürel gelişimlerine devam edemiyor, eğitimlerini boş veriyorlar. Oradaki çocukların hepsi voleybolcu olacak diye bir kesinlik de yok. Yöneticiler de bunu bile bile sırf altyapıda işlerine yarar diye o çocukların yıllarını heba ediyorlar. Altyapılar için bu alanda çalışmalar yapmak da istiyorum. Bunun karşılığında ücret beklentim de yok, maksat çocuklara spor kültürünü doğru bir şekilde kazandırmak. Sporcular doğru şekilde yönetilmeye, psikolojik destek görmeye ihtiyaç duyuyor. Ben bunu yapmak istiyorum, belki beş kapıdan kovulurum ama altıncı kapı benim için aralanır. Çünkü psikoloji ve motivasyon en az teknik-taktik kadar önemlidir. Ben kaç tane maçı böyle kazandırdığımı biliyorum. Saha içinde kriz çıkarıyorum, arkadaşıma su fırlattığımı bilirim, kavga edip kendimi oyundan attırdığımı da bilirim.


Rekabet firmalar arasında dönüyor. VakıfBank, Eczacıbaşı kendi aralarında rekabet ediyor. Sporcular iyi kazanıyorlar ama bir branşın kalitesine bakmak için alt liglerinin de kalitesini gözlemlemek gerekiyor. İlk dört takım inanılmaz paralar kazanıyor ama alt sıralara baktığında takımlar oyuncuların maaşlarını ödeyemiyor, sefalet halindeler; arada uçurum var. Efeler Ligi'nde 120 sporcu varsa bunlardan sadece 20 tanesinin tüm hayatı garanti, onlar da A Milli Takımlarda yıllarca süre alan sporculardır. Diğer sporcular günü kurtarıyor, eğer kazandığı parayı doğru değerlendirecek donanımı da yoksa onu da çabucak kaybediyor. İşte bu yüzden çocukluktan başlayacak bir şekilde bu sporcuların eğitilmesi gerekiyor.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Park kavgası mahkemede sonlandı

Eskibağlar mahallesinde bisiklet dükkanı olan Halil K. (36) dükkanının önüne park ettiği gerekçesiyle Emekli öğretmen Cengiz D. (57) ile...

 
 
 

Comments


Yukarı çıkıver

bottom of page